17 Ekim 2011 Pazartesi

Zamanın ötesinde bir yerlerde..

Bazı fotoğraflar vardır hani, hiç hatırlanmaz. Öyle bir fotoğraf olduğunu bile bilmezsin. Sonra bir gün, bir  bakmışsın tam karşında... Bir hediye paketinin içinde..

İşte böyle..

12 Ekim 2011 Çarşamba

Sade

Sanki çoook yazıyormuşum gibi blogumun tipiyle oynadım dün.
Biraz değişiklik istedim galiba. E artık değiştirebileceğim saçım falan da yok.
Uzun saçtan kurtuldum. Sadeleştirdim bir şeyleri.
Bu ara her şey öyle olsun istedim..
Sade..

14 Haziran 2011 Salı

Ustafobia...

Aaaa?! Sizin haberiniz yok mu?!
En yaygın fobi bu!
Ustafobia..

Ben de son 1 aydır pençesindeyim ne yazık ki..

Bilmeyen kalmadı sanırım.. Daha bir yıl olmadan ev sahibi evimizi satmaya karar verdi.. Bizi de oldukça hareketli haftasonları, emlakçılarla çeşitli maceralar, semt semt İstanbul turu bekliyordu..

Neyse tur çok uzamadı, yeni evimizi bulduk.. Sanırım 1 ay içinde de taşınıyoruz.. Her şey tamam ama farkındaysanız ben haaala SANIYORUM!

Neden?!

Çünkü ev tadilat istiyor...

Yani..

Ustalar geliyor!

Üstelik tam tatilde olduğum hafta.. Yanlarındayken bile ustaları idare etmek bu kadar zorken bendeniz yine bir maceraya atılıyorummmm ve ustaları telefonla idare etmeyi düşünüyorum... Biraz önce sandığım gibi şimdi de düşünüyorum yani.. Düşündükçe uykularım kaçıyor.. Ustalar giriyor rüyalarıma ellerinde parkeler, mutfak dolapları, matkaplar, çivilerle..

Onca işin bitme ihtimali yok gibi geliyor, gözümde eve yerleşmiş halimiz canlanmıyor bile... Üstelik daha 1 yıl önce yaşadığım perde hengamesini yeniden yaşıyorum.. Ne perdelerim, ne avizelerim yeni evime olmuyor...  Kabus büyüyor!

Şu an içten içe deriiiin bir korku hakim anlayacağınız.. Hepsinin olacağını bilsem de o aradaki süreçte yaşayacaklarıma hazırmıyım, bilmiyorum..  Kesin olan tek şey taşınacağımız gerçeği.. Ve ben bu gerçekle baş edemeyebilirim! =)

Sahi.. Ustafobia'nın tedavisi var mıdır?!


23 Mayıs 2011 Pazartesi

eee... şeyy.. evet.. uzun bi aradan sonra..

Ciddi serzenişler duyuyorum bu konuda son zamanlarda..
Yazmıyormuşum..
Valla benim de yeni haberim oldu bu durumdan.. Zamanın bu kadar hızlı geçtiğini fark etmemişim.. Bir iki haftadır en fazla derken birkaç ay olmuş meğer..

Ben yazana kadar bahar bile gelmiş yani.. Bi bahar temizliği gerekmiş örümcek ağı tutmuş blogumda... Okunmayanların okunmasıyla başladım işe.. Sevdiğim herkesin 9-10 postunu birden okumak biraz yorucu oldu aslında.. =))

Neyse..
Eve dönüş postu olsun bu.. Dönüş yolunda bu birkaç ayda akla hayale gelmeyecek şeyler yaşamış olsak da, önümüzde yorucuuuuu bir yaz ve büyüüük adımlar olsa da bezginlik yok! YASAK! =)

Hem kim bilir...

"Bakarsın umduğundan iyi geçer yaz.."

1 Mart 2011 Salı

Hala iki kelime yazabiliyorken..

Sansürcü zihniyetin elleri yazan, çizen, düşüne(bile)nlere artık uzanamasın diye... Sadece iki kelime;





13 Şubat 2011 Pazar

İtirazım var hakim beyyyy!

Şimdi efendim Aylin kişisi meydanı boş bulmuş, at koşturmuş.. Sıra bende! 
Henüz Adana'da olmasından, şimdilik susuyor olmasından istifade ediyorum! Başka türlü gerçekleri anlatamam size, fırsat vermez kendisi =))

Öncelikle kendisinin bizde tek kalma nedeni bambu değil, emin olabilirsiniz.. =) Seviyor beni.. =))

Yoksa mutfağımda bu pozları vermezdi... 






O kadar doluydu ki o 4 gün... Söylediklerinin ve söylemediklerinin hepsini yaşadık biz! Bi bambuyla onca şey olmaz yani..

Evet... Başlıyorum.. 

Diş fırçası...

Hatırlasın diye elimden geleni yaptım aslında.. Eczaneye soktum mesela.. Hatırlar belki dedim ama yok.. O sadece Türkiye'deki sağlık ve vergi sistemine şaşırmakla meşguldü.. Ağzındaki dişleri düşenecek durumda değildi yani.. E her şeyi de Dilhan'dan beklememek lazım ama =)

Tuvalet...

4 gün boyunca tuvaletin hakkında post yazıcam deyince "Aman ne kadar ferah, ne kadar temiz.." falan demesini beklemedim de, insan o tuvalete kavuştuğu anlardaki sevinci nasıl unutur?! =)) 
Bi dolmuştaki adam, bi bizim tuvalet.. =))

Zerde... 

35 tane bile değildi efendim taşıdığı.. Çekim üstü kolu ağrımasın, beli ağrımasın, aman ıslak saçla çıkıp hasta olmasın, dur C vitamini kürü yapalım tarzı anaç tavırlarımı nasılll unutur bilemiyorum.. Kendisi hastalık hastası olduğumu düşünse de, hasta bir fotoğrafçısı olmaması gereken gelini düşündüm sadece..  Hele de o gelin ayazda dışarda çekimi göze almışken.. Gözüm gibi bakmalıydım fotoğrafçısına.. =) ,
Ahhh ah.. Yaranamadııııımm! =) 

Yangın... 
Evet o konuda bi uğursuzluğum, bi ayağımı sürttüğüm yerin yanması durumu var.. Enerji patlamasından olduğunu düşünüyorum.. 

Büyü.... 

Zavallıııı, hastaaa, biçareee (!) eşim değildi büyü konusunu açan.. Çanakkale askerlerinden girerek konuyu ayçi kişisi açtı.. Şimdi bu durumda kocam nasıl dursun?! Devam etti tabii.. Beni de dumura uğrattı... Evimizde ne idüğü belirsiz bir cevşen varmış meğer...  Şu aralar onun derdindeyim..

Boza..

Ahhhh o boza.. İçimde yara oldu resmen.. Beşiktaş'ta bardak boza gördüm içemedim dedim ben bu insana.. Arkasından içmeye dilim varmadı yani.. Peki aldığım cevap?! "İÇMEYECEKSİN TABİİ.." Ben orada bi minnettarlık, bi sevgi nidası beklemiştim ama heyhaaaatt... 




Geçen günden kalma yemek..
Benim gibi yemeği seven bi insanın bilmemkaç gün önceki yemeği yedirme ihtimali olmadığını herrrkes bildiği için ben susuyorum, kendisinin çektiği fotoğraf konuşuyor.. 




Cin lambası..

Üç gün alamadım odadan o lambayı ama, şu an başucumda.. =)

Avize.. 

O burada geçiştirilemeyecek ayrı bir post konusu.. Ama düşermiş meğer... =))

Bence bu İstanbul Ayçi Haftası'nın en güzel olayı kendisini düğün çıkışı mevlite getirip, aile ortamına sokup tepe sersemine çevirmemdi.. Kendisine yaptığım en büyük iyilikti ki bir ara "Egeli olmadığınıza emin misiniz?! Bu benim ailem gibi" bile dedi!!

İnkara gerek yok.. Sevdi bizi..

Boza içiremedim ama "mutlu" bir şubat başlangıcı yaptık birlikte.. 4 gün düşünüp çok "mutlu" bir yere giderek bitirdik yolculuğunu.. =)

O yeri tanıtmalıyız artık ama fotoğrafları beklediğim için yazamıyorum henüz ne kadar "mutlu" bir yer olduğunu.. 

Bir de syhn ve yeşil kremalı mor kek  var uzun uzun anlatmak istediğim..

Arkası yarın..

9 Şubat 2011 Çarşamba

"Mutlu" Şubat! =)


Şu kısacık Şubat'ın en güzeellll yanı ilk haftasıydı galiba.. 
Renk kattı.. "Mutlu" etti.. Duygulandırdı.. Gerdi.. 
GÜLDÜRDÜ.. 

Her şeyiyle "mutlu" bi ay artık o.. 

Bilmeyen kalmadı sanırım.. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim; AYÇİ İSTANBUL'DA idi.. =) 

Anahtar kelimesi bol bi 4 gündü.. Not alalım dedik, yarım sayfayı buldu.. 
Nasıl desem.. 
BAMBAŞKAydı.. 

Bu 4 günde;

Kahvaltı fasılları en az iki saat sürdü.. 
Mutlaka evliliğin cilvelerinden konuşuldu, konuşulduğuna şaşırıldı.. 
Daha sonraki postlara malzeme olacak boll kahkahalı günler geçti.. 
Duygu patlamaları, kararsızlıklar, gülme krizleri, pijamalı kahve sohbetleri...
Aile ortamı...
"Teyze"lerden alınan malzemeler.. 
Banka kuyrukları, hastane maceraları gibi ayçi'ye uzak deneyimler.. 
Bizimle olanlar, yeni tanışılanlar.. 
Yıldızbaks'la aramızdaki çekim.. 
Gece yarısı hikayeleri.. Paranormal olaylar.. 

Evet.. Hepsi bu 4 günde oldu, bitti.. Dahası da var ama onlar bize kalsın.. 

Şu an tek merak ettiğim o dolmuştaki adam.. Sahi n'oldu ona?! =) 

18 Ocak 2011 Salı

Yeni takıntım: Melis Danişmend


Üçnoktabir diye bir grup vardı bilmem bilir misiniz? 
Barda filmiyle tanımıştı herkes onları.. Melis Danişmend o grubun solistiydi.. Solo albümünü çıkardı geçen ay içinde.. 

Sevdim..
Takıldım daha doğrusu.. 
Şarkılardaki konuşma tonlamasına, serzenişine bayıldım..
Hele o bin doz öfke.. Tam bir takıntı halini aldı.. 
Bol bol kızdığım bi anda karşıma çıktı şarkı ve sözleri cuk oturdu.. 
Bu aralar beni üzenlere karşı en güzel kozum bu oldu.. 


"Beni üzenler ölmesin ama sürünsünler karanlık zindanlarda..."


Beddua mı?! Yok canımm.. Ben sadece şarkı söylüyorum.. 
=)

17 Ocak 2011 Pazartesi

15..

Çok isteyip yazamıyorum bu ara..
Belki de bu ara  çok yazıyorum, blog ikinci planda kalıyor..
Bilmiyorum ama genel bi yetişememe hali içindeyim iki haftadır.
Bu da bedenimden çok ruhumu yoruyor..

Böyle bi mızmızlık, bi memnuniyetsizlik...

Eve yetişsem okula yetişemiyorum, okula yetişsem eve yetişemiyorum.. Teze yetişemiyorumm..
En kötüsü de şu an hiçbir yere yetişmek istemiyorum.
Bu kış enerjimi sömürdü sanırım..

Sadece 3 Şubat olsun..
Şu an tek beklediğim ve  yetişmek istediğim tarih bu..
Bana çok iyi gelicek biliyorum... Ve yine günleri sayıyorum.. =))
Du bakiyim kaç kaldı...
15!
Evet evet 15 kaldı.. =)

5 Ocak 2011 Çarşamba

Hobi bulmalıyım a dostlaaarr.. Sıkılıyorum!



Evet acı gerçekler vol. I.. 

Sıkılmaya başladım.. 
Sabah aynı saatte kalk, çalış, eve gel, ye, iç, ders çalış, tez yaz... 
Biraz fenalık geldi içime.. 

He bu hobi dediğin de ha deyince bulunmaz ya.. Bilemedim..

Bi ara incik boncuk işine girdim, ev takmadığım boncuklarla doldu.. Taktıklarım da oldu tabii ama azınlıktalar.. 

Örgüye başladım.. Ev atkı bereden geçilmeyince onunla da yollarımızı ayırdık, zira  kazakmış hırkaymış, o kadar 'advanced' boyutta değildi örgü bilgim..

Resim desen... Bırak yağlı boya tabloyu bilmemneyi, çöp adam çizemem..

Müzik desen olmaz, hobiden meslek oluyor da, meslekten hobi olmuyor! 

Neyyyssseee.. 

Sanırım kırıp bi tarafımı oturmalı ve çalışmalıyım şu an..

Bu da eşlik etsin bari bana.. =)