30 Eylül 2010 Perşembe

Üçe beşe bakmıyorum, gün saymıyorum.. Hala yatıyoruuum!

Evet evet! Yata yata büyüyen ilk elma olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum! Ne gripmiş yahu! 
En son normal hayata dönüyorum demiştim.. 
Gayet hevesliydim de.. Hatta şöyle uyardım normal hayatta yanımda olanları;

"yarın normal hayata dönüyorum! birazcık gürültülü öksürüyor olabilirim. uyarıyorum! lütfen ani tepkiler vermeyiniz. korkmanıza gerek yok, zatürree değilim. "o nasıl öksürük, karda mı yattın?!" hiç demeyin. çocukluğumdan beri aynı cümleyi duyuyorum ama hiç karda yatmışlığım yok.. biraz daha ısrar ederseniz ilk yağan karda yatabilirim =))"

Ama uzun zamandır insanlara bu kadar hak verecek şiddette öksürmemişim meğer... "Ciğerlerim acaba fırlasak mı lan?"diye birbirlerini dürtüyorlar ressssmen! Bin tane doktorla münasebet içine girdim şu bi haftada.. İstemeye istemeye.. Çocukluğumdan beri nefret ettiğim o şurupla yeniden buluştuk.. Raporum, şurubum, augmentin'im ve ben muhteşem bi grup olduk! 



Dün bi ayaklanma teşebbüsünde bulundum aslında ama daha hazır değilmişim.. Birden her şey ve ben sararıp solunca yatak istirahati konusunda annemle kocamın yoğun baskısıyla karşılaştım.. 
Güya yazmam gereken bildirimle ilgilenicektim ama annemin sebze çorbası ve yastığımdan başka bi şeyle ilgilenemedim.. İstemedim de.. Sunuma da az kaldı ama Allah sonumu hayretsin =)

Hastalık postu yazmak istemiyordum ama yatakta da başka post çıkmadı =)) 
Eylül'e (eyliiil) veda postu olabilirdi mesela.. Bugün ennn sevdiğim ayın son günü.. Bu sene fazla hızlı geçti sanki.. Neyse ki Ekim de kutlu doğum ayım olma özelliğiyle ayrı bi sevilesi.. 
Hem görüşebilir miyiz bilinmez amaa  "O" yine burdaa! 
Şimdi ben bu Ekim'i sevmiyim de ne yapayımmm?! =)))

27 Eylül 2010 Pazartesi

Yatakta 3. gün!

Evet.. Çoğunuz gibi grip sezonunu açmış bulunuyorum...
Yalnız bu benim bağışıklık sistemim için kötü bi haber olsa gerek.. Zira bundan sonra iki haftada bir aynı terane..
O bu değil de, geçen sezonu onca koşturmanın içinde sıfır soğuk algınlığıyla atlatmış olmam bi mucize bence!
Augmentin-Bid'le uzun bi ayrılık yaşadık.. 23 senelik büyük aşkımıza bi yıl ara vermiş olabiliriz ama 24. senede yine birlikteyiz.. :P
Yeni evimde.. Eski dost Augmentin'imle...


İlginçtir, bugün yatakta 3. günüm.. "Uzanıp yatmak fiiliyle de hasret gidermiş olursun" dedi bi hocam.
Çok haklı..
Yattığım yer vücut şeklimi almaya başladı..
Beynim 3 gündür servis dışı! =)) Kendisini minimum seviyede kullanmaya özen gösteriyorum 3 gündür...
Beden de tembellikte ve halsizlikte sınır tanımıyor şu anda.. Ev biraz(!) dandini! =)

Annemleyken ben hasta olduğumda da yürürdü işler.. Evde illa ki yemek olurdu, düzen olurduuu, bol bol C vitaminim olurdu..
Hakkını yiyemem kocam da bu konuda oldukça çaba sarfediyor. Sabahları kahvaltımı hazırlıyor, huysuzluğuma katlanıyor..
Ah bi de küçük-büyük ev aletleriyle arası düzelse.. Yani portakal sıkacakken "Eeee nası sıkılıcak ki bunlar?!" diye yataktan kaldırmasa? =)))

Neyse şımardım hepten.. 
Bugün annem geldi, çorbamı yaptı, akşam yemeğimizi hazırladı..  Karşılıklı uyukluyoruz şu an!  Evin dağılmamış çok dedi!!! Çok daha vahim bi tablo bekliyodu demek ki benden, kıyamammm =)))

Yarın işe dönüşe hazır mıyım bilmiyorum.. Ev beni yutmuş olabilir şu 3-4 gün içinde.. Özlemişim anlamsız şeyler yapmayı.. Hazır vaktim varken o anlamsız şeylere bir yenisini daha eklemeliyim..

Hımmm.. 
Du bakiyimmm.. Ne yapsamm?!
  ....

21 Eylül 2010 Salı

Anneler ve Kızları Pazar'ı =)))

Bi haftada üç Ayçili post çok abartı olabilir sanırsam.. O zaman anneler ve kızları postu olsun bu! =)

Geçen haftasonu hiç ısrarcı olmayarak(!) Sünter teyzemle kızını (isim vermedim bak insanlar bizden sıkılmasın diye) yemeğe davet ettim.. O zamansızlık içinde kırmadılar beni..
Gerçi bi ara "kızı" yeltenir gibi oldu ama, "nikahı basıp yemekleri burnundan tıkarım" tehtidim üzerine çaresiz kaldı garibim.. =)

İlk geldikleri an içimi nasıl bi heyecan kapladı anlatamam.. Camdan el salladım, utanmasam aşağı da atlardım.. Kapıyı açtım ama katı söylememişim, 3 kat da yürüttüm kendilerini..  

Neyse.. Ne diyodum.. Anneler ve kızları..
Zaten ziyadesiyle birbirlerine benzediklerinin farkındaydık biz "uzuuun" zamandır.
Biri '64 diğeri '65 model anne.. =)
Bizim annelerimiz.. 
Standart dışı olmaları onları biraz farklı kılsa da anne oldukları gerçeği hiçbir yaşta değişmiyormuş, anladık... 
Bütün akşamı bizden bahsederek, bizi konuşarak geçirdiler.. 
Düğünlerden geri doğru bir başladılar ki, okul öncesi döneme kadar devam etti bu sohbet..
Kalktık, Ayçi fotoğraf çekti... Yemekleri hazırladık, mutfak dedikodusu yaptık...
Annelerimiz bunun farkında bile olmadı!.. Hadi sofraya diyene kadar da günümüze dönemediler..
En hoşlanmadıkları şeyleri anlatışlarında bile gözle görülür bi gurur vardı.. 
Evimizin dibinde derbi olmasa ve karşıya geçmek zorunda olmasalar sabaha kadar da sürerdi, biliyorum..
Sevgi seli içindeydi evim.. =))

Bir de..
Malum kişiyle Cuma gününden beri algılarımızı zorlayan bi mesaj vardı yaptıklarımızda;
EVLİSİNİZ!
Bize her ne kadar "evli değilmişiz gibi" gelse de, hem Cuma hem Pazar günü konuların kocalarımız ekseninde evlerimiz, işlerimiz, değişen hayatlarımız olduğunu görmek bu gerçeği tokat gibi çarptı yüzümüze..
Bi idrak süreci yaşadık birlikte.. =)

Güzeldi..

Telefonda Mesut'un kocamın Beşiktaşlı olması üstüne yaptığı "Tamam aile dostu olabiliriz!" yorumu ve Sünter teyzemle "kızı" gittikten sonra kocamın "Keşke Aylinler burda yaşasaymış.." cümlesi beni benden aldı.. 
 Keşke dedim içimden..


Ayrıca evimin bizden başka ilk canlısı da Ayçi'den geldiiiii! Çiçek böcek konusunda tam bir facia olabilirim ama dün geceden beri çiçeğime bakıp içimden "Seni yaşatıcammm!" gibi fantastik yorumlar yapmaya başladım..

Hadi hayırlısı.. =)

p.s. günün güzel fotoğraflarını ayçiden bekliyorum artık.. =)

18 Eylül 2010 Cumartesi

Büyük Buluşma!.. =)))


Kalp Gözü, Sırlar Dünyası gibi programlar vardı iyilik-kötülük-öbür dünya ilişkilerini anlatan.. 
Büyük Buluşma diye de vardı bi tane.. 
Ama bu o değil!.. =)

Bu, ısrarla geri sayım yaptığım Ayçi'nin gelişiyle ilgili... 



Anlatılmaz yaşanırı birkaç saat geçirdik birlikte.. Başlangıcından belliydi nasıl olacağı.. Günümüzün anahtar kelimeleri, cümlecikleri şunlardı; 

* Polislerin ordayım, heykelin tam önünde! 


* Ayçi: Saçlarım çok kötü. Amaaaaan kime söylüyorum ki!?! 
 (İyi bi şey dedi aslında burda.. :P)


* Buz dondu.. 

 *Dur şöyle çekelim, kalabalık da çıksın! 


Sarılıp öpüşmedik, çarpıştık... 
Konuşmak için oturmayı bile bekleyemeden dedikoduya başladık.. 
O kadar çok konuştum ki, bi ara "bu kadar geveze olmam normal mi allahım" dedim kendi kendime.. 
Normaldi, çünkü karşımdaki Ayçi'ydi!
Haliyle gün yetmedi.. 
Keşke burda olsan hep dedim, vedalaşamadım/vedalaşamadık!..
Neyse.. Zaten haaaala bitmedi..

Yarın çooooooook sevdiğim misafirlerim var.. 
Hele bi tanesi var ki.. 
Ne yalan söyliyim, kızından daha büyük bi heyecanla bekliyorum onu..  
Sünter Teyzemi! =)))

Ah bi de  Ceyda kocasını da kapsa gelse... Daha ne isteriz ki.. =)

16 Eylül 2010 Perşembe

Aylin Haftası Başlıyooooor! =)

Evet evet.. Aylin haftası... 
Kendisiyle özellikle son 4-5 aydır büyük aşk yaşıyoruz.. 
 
Rüyalarda bile buluşuyoruz, o derece! =)
Eylilde  İstanbul'de çekimleri vardı ve biz neee zamandır gün sayıyorduk Eyliil gelsin diye! 

Bu arada Eylül diye bi ay yok artık takvimlerde.. Eyliil o! =)


Ve sonunda beklenen ay geldiii...
Takvimimde geleceği günler Aylin Haftası diye işaretliydi..Niye -di li geçmişse?! 
Hala işaretli.. 

 

Kendisi yarın burada... Öbür gün  bi bakmışız başka bi şehirde.. Sonra hooop yine İstanbul'da.. 
Aynı gün hem Edirne'de hem Kars'ta olabileceğinden şüpheleniyorum bazen!
Böyle bi hayat onunki.. Çat burada, çat kapı arkasında.. 
Yerinde durmak pek ona göre değil.. 
Çok bile durdu zaten.. =) 

 Gelsin artık! Bi sarılalım, şu çooook heyecanlandığımız konuyu konuşalımmm.. Sayesinde Ceyda'yla buluşalım.. Yani hepten sevgi yumağı olalım..  
Kısacası..
Gel Ayçi Gel!
=)


12 Eylül 2010 Pazar

Evim Güzel Evimmm.. =))


Çok şey var bugün üzerine yazıcak aslında..
Referandum.. YAĞMUR..12 Dev Adammmm.. 
Ama benim için en önemlisi evime kavuşmuş olmam.. Gerçekten evim olduğunu hissetmem için uzak kalmam gerekiyormuş demek ki.. =)

Kısa, olaylı ve yorucu bi Denizli yolculuğu haftanın olayıydı bizim için.. 
Gidişimiz gerçekten olaylıydı.. Anlatmıştım daha önce.. Bütün yol ağlayan (daha doğrusu böğüren) o bebek sayesinde Denizli'de ilk gece migren atağıyla geçti.. Ertesi gün tam anlamıyla akşamdan kalmaydım ama, "yeni gelin" olmanın verdiği yükümlülüklerimiz vardı malum.. =) 

Canım kocamın cana yakın ve sevgi patlaması yaşayan küçük kuzeninin sünneti için Honaz'a geçtik. Sünnet çocuğu o muydu, biz miydik bilemedik! =)




İlk uygulamalı köy hayatı deneyimimdi aynı zamanda..  Çabuk adapte olmam  kardeşler arasında günün geyiği oldu.. Şivem bile değişmeye başlamıştı son gün! =) Bir de üstüne sünnet konvoyu için dağıtılan yazmalardan birine el koyup elbisemin üstüne takınca "Dilhangül'ün suçu ne?" yakıştırmalarına maruz kaldım.. =)


Giderayak eski doktorumuza gidip sevgilimin gözünde yine şalazyon olduğunu öğrendik maalesef.. Ama musibet-nasihat ilişkisi işimize yaradı.. Sonunda gözlüğe ikna oldu birileri.. Hala mızmızlanıyoruz ama gözlüklerimizi ilk randımanlı kullanışımızdı bayram günleri.. 
Gözlük reklamlarına hazırız sankii.. =))


Şimdilik maça kaçıyorum.. Umarım bir sonraki post'u sevinç çığlıkları içinde yazıyor olurum.. =)

9 Eylül 2010 Perşembe

Bu kadarı da fazla ama.. =))

24 saatte bu kadar değişilik fazla ama gidiyoruuuz! Yarın sabaha mucize eseri bilet bulduk.. 
Hayırlısıyla gidip dönelim daha da yılan hikayesi olmadan! =)))

Biraz paranoya yaptım bu yol olayında bu sefer.. İptal oldu, sonra tekrar bilet bulundu falan.. 
Üçüncü sayfa haberleri aklımda =) 
O yüzden biz yoldayken yağmur yağmasın lütfen!
Durduralım onu! Ben gelince yağabilir bol bol.. =)) 

Herkese iyi bayramlarrr, bize de iyi yolculuklar... =))

8 Eylül 2010 Çarşamba

Bayram hediyesi olarak hayal kırıklığı!


Dün akşam valizi kapatıyorum, hadi gidiyoruz derken birden tepe taklak olduk!.. 
Neden?!
Çünkü  yönetici olsa da inek öğrenci psikolojisinden çıkamayanlar var.. Hani hoca kızar diye anında arkadaşını satanlar vardır ya.. Suçun büyük kısmı onlardayken korkudan suçu arkadaşına atıp kenara çekiliverirler hocaya yaranmak için.. Öğrencilik döneminde böyle olanlar daha sonra yüksek ihtimalle yönetici olurlar.. 
Oldurulurlar..
Onlar zeki değil çalışkandır.. Kurallara ölümüne bağlıdır.. Bir üst yönetimden deli gibi korkarlar kendileri zarar görürler diye.. Zamanında hocadan korktukları gibi.. 
Bu girizgaha gerek yok aslında.. Olay şöyle;

Eşim büyük bir firmada bilgisayar mühendisi.. Onlarda en küçük birim takımlar ve yönetici olarak takım liderleri var. 
Şu arefe günü yarım gün tatil olduğu için izin almadan önce hem dün geceye hem bu geceye bilet ayırtmıştık.. Eşim pek sevgili takım liderinden opsiyonlu biletimiz olduğunu, izin verirse arefeden bi gece önce, vermezse arefe gecesi çıkacağımızı söyledi.. Gruptan pek çok insan emr-i vaki yaptığı için kura çekildi ve kura bize çıktı.. 
Çıkmaz olsaydı!!!!!
Biletimizi aldık.. Önce "Bunda kuraya katılan kurban bayramında katılamaz" dedi bileti her şeyi ayarladıktan sonra.. Tatil planlarımızı mahvetti.. Yüzsüz yüzsüz eşime "Aaaaa bunu sana söylemedik miii?!" dedi... 
Daha sonra da gruptaki başka bir kız yüzünden patlak veren bi olay sonucu -ki onun da suçlusu bu kadın- kabak bizim bu arefe için aldığımız izne patladı. 

Bir üst yöneticiden diğer kız için azar işiten takım liderini bir paniktir aldı.. Eşime de izin vermişti.. Ve korkusundan 5 gün önce onayladığı izni "Bu şartlar altında iznini onaylayamıyorum" diyerek iptal etti!!! Opsiyonlu aldığımız diğer bilet yandı.. Türkiye gerçeklerinden bi haber olan beyaz yakalılar bugün için almamızı söylediler.. Ne vardı ki bunda?! (Bayramda da biletler havalarda uçuyodu zaten!)
Bilet doğal olarak bulunamayınca lütufta bulunarak mutttlaka bayramın 1. günü gitmemizi rica etti, sanki onun tasarrufundaymış gibi!..

Denizli'ye bayram için ve eşimin kuzeninin sünneti için gidiyorduk.. Çocuk arayıp duruyormuş oyuncağımı aldınız mı diye bir yandan... Herkes ilk evli bayramımız olduğu için ve bütün aile bir arada olacağı için hazırlık halinde.. Ben valizi boşaltmaya kıyamıyorum.. 

Burnumuzdan geldi açıkçası.. 

Daha kötüsü, bu bayram Denizli'ye gidemezsek kurban bayramı tatil planlarımız da suya düşüyor.. 

Oldum olası yönetim zaaflaarı olduğunu düşündüğüm yöneticiden artık daha da çok nefret ediyorum... "Eşin bizi canavar olarak görüyordur" demiş az önce benim için..

Canavar mı?!


 

Canavar denince ilk aklıma gelen bunlar olduğuna göre biraz fazla hafif kalmadı mı?!

7 Eylül 2010 Salı

Yolculuk...

Arada bir düşer içime yolculuk.. Sıklığı ruh halimle doğru orantılı olarak değişir..  
Şarkıdaki gibi kumru sesi duymama da gerek yok aslında ama, her yola çıktığımda içimden söylerim bunu..
Mırıl mırıl!..
Garip bir yolculuk bu seferki benim için.. Yeni "memleketim" bekliyor bizi..
Hep özenirdim memlekete gidiyorum diyenlere..  Bende biraz eğreti durdu sanki ama nüfusa bile orda kayıtlıyım artık.. (Soyad değişimi koymadı da, Üsküdar'ın silinmesi koydu biraz fark ediliyo sanırım.. :P)

Neyse.. Çift olarak gidiyoruz Denizli'ye bu sefer.. Evlenip dönüşümüzü saymazsak ilk "evli" Denizli yolculuğumuz.. Toplamda iki kere gittim bugüne kadar zaten, ikincisi nikahımız içindi. Annem de bizimleydi o ikisinde.. İlk annemsiz Denizli yolculuğumuz da diyebiliriz buna, ne çok ilk ve Denizli dedim.. =)) 

Gayet neşeli hazırlanırken sevdiceğimin yöneticileri biraz turp sıktı keyfime ama kendime gelmeliyim.. Valizleri kapatıyoruuuuum.. 

İlk on dakikasında uyuyup, gözümü sabah açacağım uzun bir yol bizi bekliyor artık! 

Bir de "Unutulmamalılar" listesi yaptım battal boy not defterime... (Buzdolabım olur kendisi) İğnelerimi inatla olmadığıma göre bol "ler/lar" olan bu listeden  bi şeyleri unutacağıma %100 eminim..

Ne de olsa liste yapıp kontrol etmeyenlerdenim ben... =)

Gayet kalabalık bir bayram bekliyor beni alışık olmadığım bir şekilde.. Ama kendimi reklamlardaki geniş aileler gibi hissetmeye başladım şimdiden! 
İyi bi şey bu, iyi bi şey =)))

Gidiyorum ve herkese çoooook güzel bayramlar diliyorum... 


not: online sayım yapamayabilirim bu 4 günde ama içimden sayıyorum..
 büyük güne 9.. =)

4 Eylül 2010 Cumartesi

Yorgun Cumartesi... Öksüz Kırmızı Duvar..

Cumartesi'den lanetleri uzaklaştırdık sayılır.. Ufak tefek aksilikler oluyor hala ama en azından günü öldürmüyoruz.. 
Hayati (!)  bi karar aldık bugün..
Kocam ve ben lenslerimizle vedalaşıyoruz.. 
Geçen seneden beri yalvarmama rağmen ikna edememiştim kendisini.. Yok söz, nişan, nikah, düğün... Bahanesi çoktu.. Gözlüklü olmak istemiyordu haliyle.. Ben de istemezdim gözlüklü gelin olmak.. Hak verdim o yüzden.. =) 
Ama bahaneler tükendiiiii!
Nikahtan beri kızaran gözü ağır enfeksiyonluymuş meğer.. 15 gün lens yasaktı.. Ama 15 gün sonra dönse de dikkat etmicekti.. İkna turlarına başladım ve 5. günün sonunda-ki öldürdü o 5 günde beni- çabalarım sonuç verdi.. 
Gözlüklerimizi seçtik bugün.. 

Yok hayır.. Bunlar değil.. =))) Bunlar bizim eskici amcadan =)))

Aslında sevdiceğim gözlükleri seçti, ben de onun ilk taktığı ve beğenmediği gözlüğe aşık olup kendime aldım. Özellikli bi şey değilse de gözlükle ilk görüşte aşk yaşadık.. 
Sıfırcı Melahat günlerim başlıyoooo! =)))

Onun dışında da bol bol işlerimizi hallettik bugün.. Bayramda Denizli yolları göründü bize.. Malum, ilk evli bayramımız.. =) Annem de gelse daha iyi olucaktı ya.. Mümkünsüz.. 
Neyse efendim, Denizli hazırlıklarımızı tamamladık.. Hediyelerimizi seçmek biraz zorladı bizi.. İki kararsız her alışverişimiz böyle olucak korkarım... 
Ayaklarım davul oldu ve ağrıyolar.. 
O derece gezdik yani... 

Ama haaaala bi sorunumuz var.. 

Kırmızı duvarımıza aksesuar bulamadık yine! =(

 Kırmızı duvar ne ola ki derseniiiiz; boyacı hatası yüzünden bordolaşmış, salonumuzu renklendiren  tek bir duvar.. Çok hassas kendisi.. 
4 aydır o duvara aksesuar arıyoruz.. Koyulaşmış rengi yüzünden tablo bulamıyoruz istediğimiz gibi.. Kendi fotoğraflarımızı değerlendirelim dedik, çerçeve beğenemedik.. Çıplacık kaldı duvar.. 
Gerçek anlamıyla öksüz ve ruhsuz görünüyor! 
Bi ikea yapmalıyım, tek umudum o...




2 Eylül 2010 Perşembe

Kördüğüm =))


Çözmesi biraz zaman aldı, çözdükçe dolaştı.. Kördüğüm koydum ben de adını =))


İşim
Olmazsam ölürüm sandığım, uğruna tırım tırım tırmalandığım bir işim var.. İsmi pek havalı, uygulaması pek eziyetli ama seviyorum kendisini; akademisyenim..

Sevdiğim Film Türü
Genelde film seyrederken uyuyakalırım ben.. Ama en çok romantik komedi izlerken uyuyakalmayı severim ve tercih ederim ki sonunu tahmin edebileyim.. =)

Sevdiğim Müzik Türü
Tek bir tür belirleyemem kendime.. Ayrıca mevsimsel olarak da değişir beğenilerim.. Yaz aylarında ennn çok da Pink Martini dinlerim.. Gerçi artık eylül geldi, bu da benim Ortaçgil mevsimim demektir..

En sevdiğim Dinleti
Şimdilik Pink Martini..

En Beğendiğim Yazar
Cümleleri sürekli benim gibi tersten kuran Elif Şafak.. Hafif çatlak ve ukala Cem Mumcu..

Son Okuduğum Kitap
Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi
Cem Mumcu, Betül Yalçınkaya, Peykan Gökalp

En Sevdiğim Oyun
Mızıkçıyımdır ben, pek oyun sevmem.. Yenilirsem sinirlenirim.. Bi tek Tabu oynarken mızıkmam.. O zaman en sevdiğim oyun Tabu diyebilirim sanırsam..  


Tuttuğum Takım
Tabii ki Galatasaray =)

Şuna Bayılırım
Uyanır uyanmaz deniz görmeye bayılırım (ki şimdilik ancak tatillerde mümkün), sıcak ekmek kokusuna ve içine bayılırım.. 
Bi de düğümcübaşım Ayçi'm narkoza bayılırmış, ben
kana bayılırım..Şak diye hem de... 

Keşke
Ne ki?!

En Sevdiğim Seyahat Mekanı
Bütüüüüün Ege..

 Boş Zamanlarında Naparsın?
Miskin miskin yatarım.. Zor bulduğum boş zamanlarımda bomboş olmalıyım!

Eğer Bankalara Sığmayan Paran Olsa Naparsın
Harcarım.. Gezerim, tozarım.. Belki biraz da yastıkaltı yaparım.. =) Bankalara sığmayan para yastıkaltına hiç sığmaz ya.. Neyyyse..

En Sevdiğin Hayvan
Tabii ki kedi ve bununla çok alakasız olsa da Penguen.. 

Bir Süper Kahraman Olsaydım 
Olamazdım! Olsam olsam Garfield olurdum ben.. =)

Bir Daha Görmek İstemediğim Şeyler
Böcekler!

Satın Aldığım En Kötü Şey
Ayağıma 5 numara küçük gelen(tamam 5 olmayabilir), sırf tipini sevip aldığım ve ısrarla giymeye çalıştığım çizmelerim.. 

Şu Zamanda Hayran Kaldığın En Güzel Şey? 
Annemmmm...  Onun yaptığı şeyleri yapınca yaşam hızına hayran kaldım.. Belki de "anladım".. =)

Kahvemi Şöyle Severim
Rengini beyazlatmicak kadar, kıvamında sütlü ve şekersiz =))

Akşama Ne Yemek İstersin?
Her akşam sarma yemek isterim de kim yapıcak yahuuu!
Duymaktan Hoşlandığın Söz 
"Yarın izinlisin" =) 

Söylemekten Hoşlandığın Söz

Bir Artı Bir Eşittir
2'miz.. =))
Evden Çıkarken Unutulmaması Gereken 
Kesinlikle anahtar, ağrı kesici, glutensiz ekmek...


En Sevdiğin Çiçek 
Papatya.. 
En Sevdiğin Olay 
 Gece pijamalarımı giyip  yatmak ve tek ayağımı pikenin/yorganın dışına çıkarmak, o serinlikle uyumak..

Nasılsın? 

İyiyim hoşum ama bazen huysuzum, özellikle açken ve sabahları meymenetsizim..

Sıkılınca Ne Rahatlatır Seni?

 Yazıya dökülemeyen hoş bi efekt yaratmıştım final zamanlarında.. Tam da o..  Şöyle bi şey; böüüüüvvvv!


En Sevdiğin Şeker
 Pamuk şeker mi, elma şekeri mi bilemedim.. İkisi de diyelim.. =)

En Sevdiğin Çikolata

Damak =)

En Sevdiğim Renk

Mor

Gelmesini Beklediğin Gün

Doktoramın biteceği gün.. 
(tabii önce tezi verip doktoraya girmem lazım ama çaktırmıyorum)


Gitmek İstediğin Yer :

Canım kocamla Yunan adaları, Ayçi'yle Beyrut, Annemle Mısır ilk etapta.. Arkadan Prag olabilir..

En Çok Korktuğun Şey

Öldürmeye çalıştığım böceklerin-ki asla başarılı olamam- bi anda kocamaaan olup üstüme saldırmaları..


En Sevdiğin Şehir 
Uzaktayken hep özlediğim; İstanbul'um 
ve 
Emekli olup yerleşmek istediğim; Muğla


Şuan İnternette Olmanıza Rağmen İnternet Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?
AMATEM'de bölümü açılması gereken şey.. Dünden beri mahrumdum kendisinden, ellerim titremeye başlamıştı artık.. Şükür ki kavuştuk! =)

Hedefin:
Çoook yolum olduğunu biliyorum..İnternete kendimi vermek yerine makalelerime gömülmezsem olamayacağımı da.. Ama tabii ki akademisyenlikteki ennn üst nokta..


Hayalin 
Tipik emekli hayali işte.. 
Küçük bi kasabada yaşamak.. Denize karşı.. Sakin.. Doğal.. =)


Sevdiğin Sözcük
Eşşşşşek! =)) 
Bi sevgi belirteci benim için, sevgimi ifade etmekte zorlandığım noktalarda kullandığım bi belirteç.. =)

Bu Düğüme Nasıl Karıştın?
Ayçi'm düğümledi tabii ki... 

edit: Düğümün devamlılığı esasmış efendim; o zamaaan ben dee Ceyda'mı düğümlüyoruuuum..